24 Ocak 2012 Salı

sülde sokağı misafiri


insan bazen neden yaptığını bilmeden bir şey yapar. lanet olası bir şey. bilmez ki bu hatasının sorumluluğunu ve üzüntüsünü bir ömür boyu çekecek. şeytana uyar, şeytan da bizi tüm hayatımız boyunca uydurmak için çalşır. ve ona köpek oluruz ömürmüzün kalanına.


sevmek zor iş, emek isteyen bir iş, tüm detaylarıyla dikkat edilmesi gereken bir iş. hata götürmez bir durum. ipteki cambaz gibi ne aşağıya bakacaksın ne de ipte olduğunu unutacaksın.


saçmalıyorum, artık hayatta bocalıyorum. sevgilimi kaybettim ışığımı kaybettim gremiyorum önümü, ya hiç göremezsem. yaşanmaz ki bu dünyada. o her şeyim. can,kan,ruh,fikir ...


çok aşığım, aşkın acısını tadabilecek derecede aşığım, aşkatan gözüme uyku girmeyecek kadar aşığım. bu sülde sokağının en aşığı benim. aklımı kaybettiğim güzel yüzlüm uğrunda düşünemez oldum.


düşünemiyorum, yazamıyorum, bağışla beni sokağında özrü dilekten öteye götürdüğüm sevgilim. bağışla sevdiğini. esirgeme güzel yüzünü, tatlı sözünü. ver cezamı yalnız kırma kalemini aşkımızın. yazıktır ikimize de. yazıktır aşk. genç ölmesin.


[zereninsuldesokagindaki meczup]

21 Ocak 2012 Cumartesi

Bir Öykü

bazen yazılmadan yaşanır,

seven yazar; kısıtlarsan,  geçersen önüne göremezsin nasıl sevdiğini.

Asıl Link (İndirip daha kolay okunur): http://c1201.hizliresim.com/t/p/1zkh7.png































*dergiden çıkartılan parçadır. Yazı haline telif hakları sebebiyle yer verilmemiştir.

18 Ocak 2012 Çarşamba

Erkin Koray - Yolcu Yolunda Gerek (1989)

Gitmem gerek yolcuyum ben
Zaten gitme diyen de yok
Bu yüzdendir acım,çilem
Gidiyorum sonsuza dek

Kader bıraktı beni
Kalsam fayda eder mi
Dememişmiydin sende
Yolcu yolunda gerek

Aksam oldu çöktü hüzün
Yine dalmiş durgun yüzün
Söyle ne olursun söylee
Anlat bana iki gözüm

Kader bıraktı beni
Kalsam fayda eder mi
Dememismiydin sende
Yolcu yolunda gerek

17 Ocak 2012 Salı

Edith Piaf - Non, je ne regrette rien (Officiel) [Live Version]


hayır, hiç, ama hiçbir şeyden
hayır, hiçbir şeyden pişman değilim
bana yapılmış iyilikler ve kötülüklerin
hepsi aynı bana
hayır, hiç, ama hiçbir şeyden
hayır, hiçbir şeyden pişman değilim
ödendi, süpürüldü, unutuldu.
geçmişten bana ne!

anılarımı yaktım gitti
artık acı ve zevklerime ihtiyacım yok
aşklarımı tremololarıyla beraber süpürüp attım
sonsuza kadar sildim: elde var sıfır.

hayır, hiç, ama hiçbir şeyden
hayır, hiçbir şeyden pişman değilim
bana yapılmış iyilikler ve kötülüklerin
hepsi aynı bana
hayır, hiç, ama hiçbir şeyden
hayır, hiçbir şeyden pişman değilim
çünkü yaşamım,
çünkü zevklerim
seninle başlıyor bugün.

GASHATAPTASATİ'DEN HİNDİSTAN KÖKENLİ ANONİM/AŞKTA MESAFE VE MESAFESİZLİK


Sayamıyor
Ayrılık günlerini
El ve ayak parmaklarının ötesinde,
Perişan okuma yazması olmayan kız.
Mesafe mahveder aşkı,
Mesafe yokluğu da aynı biçimde.
Dedikodu mahveder aşkı,
Ve bazen
Hiçbir şey gerekmez
Mahvetmek için aşkı.
Görüntüsü
Önümde gözlerimin,
Dokunuşu
Kol ve bacaklarımda,
Sözleri
Kulaklarımda
Kalbi
Kalbimde:
Şimdi ,kim miş
Ayrı olan?

OTTOMO HANIM - SON SÖZ



Bilebilseydim

Özlemin bu denli büyük olacağını
Berrak bir ayna gibi
Bakardım sana hep.
Bir gün kaçırmadan,
Bir saat bile kaçırmadan.

11 Ocak 2012 Çarşamba

mina- un bacio e'troppo poco




bir öpücük çok az
seni sevdiğimi anlamak için
bir öpücük çok az
gerçekten anlamak için
senden hoşlanıyor muyum
yoksa sadece bir sempati mi
hem senin tarafından hem benim
bir öpücük çok az
seni sevdiğimi anlamak için
bir kez daha denemk istiyorum
çünkü anladığım kadarıyla
senden hoşlanıyorum
beni bi kez daha öpmeni rica ediyorum
belki biraz daha fazla aşktan
ve böyle gelecek gerçek olan aşk
ikimiz için

Nedendir bilmem çok seviyorum bunu yaşanmışlık olmasına gerek duyulmadan sevilip dinlenilebilen....


Kostantin Simonov Bekle Beni ve Cem Karaca



Rus şairi Konstantin Simonov, bir tren istasyonunda ilk kez gördüğü Valentina Serova'ya deliler gibi aşık oldu ve evlendi onunla. Yıl 1943. Serova Rus sinemasının yeni yüzlerinden biri. Simonov yeni yüzlerinden Rus edebiyatının. Fakat patlıyor harp. Cepheye gidiyor Simonov. Her yer ateş. Sedyelerde genç ölüler. Serova'yı düşünüyor Simonov. Her düşen askerde kendini görüyor ve düşmemek için sarılıyor kalemine. Kağıda dokunur dokunmaz o büyülü cümleyi yazıyor kalem Şiiri bitirdiğinde izne giden bir askerle eşine gönderiyor Simonov. Asker bir kopyasını kendine aldığı şiiri bir gazeteye veriyor. Birden elden ele yayılıyor şiir. Ezberleniyor. Besteleniyor onlarca kez. Kader bu ya hiç tanımadığı bir askerin şarkısında duyuyor kendi sözlerini cephede Simonov.
Beklemek yasak! Fakat bekliyor Simonov ve Serova. Şiirde öyle bir yer var ki taşlaşmış gözleri bile çatırdatıyor.

bekle beni, dönecegim ben.
çok, çok, bıkmadan bekle!
sarı yagmurların hüznü basınca,
kar kasıp kavururken,
kızgın sıcaklarda _ bekle.
uzak yerlerden mektuplar kesilince
bekle beni.
birlikte bekleyenlerin beklemekten
usandıgına bakma, bekle.
bekle beni, dönecegim.
unutmak zamanı geldigini
ezbere bilenleri
hayırla anma!
varsın oglum, anam
hayatta olmadıgıma inansın,
ocak basında toplanıp
acı sarapla
yad etsinler beni.
sen bekle. onlarla birlikte
içmekte acele etme.
bekle beni; dönecegim,
bütün ölümleri çatlatmak için dönecegim!
“sansı varmıs.” desinler.
beklemedikleri için,
beni bekleyerek
düsman atesinden nasıl
korudugunu anlayamazlar.
sagkalısımın sırrını yalnız
senle ben bilecegiz _
bütün sır _ senin
baskalarının bilmedigi gibi beklemeyi bilmende.

Nazım'dan aşk ve arkadaşlık üzerine


Bir aşk veya arkadaşlık için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

 Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
 Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen arkadaşlığı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur arkadaşlıkta. Sen olması gerekeni doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
 Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

 Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

 Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin...

çoban yıldızı fransızca versiyonu (calogore- danser encore)

10 Ocak 2012 Salı

KAR MANZARASI


İki türlü “kar manzarası” var, biri diğerine uymayan. Hayat karşısında biz farklı iki kişi olduğumuz için değil ama. Aynı biz karşısında, iki hayat olduğundan. Biri şiir kılar bizi, biri hakikat. Biri nergis kokar, öbürü hayat.
Hayatın bizi şiir kılan yüzünde camlara yağmur damlaları dokunur önce. Sulusepken üzerine açılan bir paragrafla bir kış romanı başlar uzaklarda. Derken ilk kar taneleri dökülmeye baş­lar gök yüzünden. Yaldızlı ve mutlu bir yılbaşı kartı karesinde ka­labalık caddeler, ışıklı mağazalar, insanlar, mutlu kış akşamları.
Petersburg’da, Beyaz Geceler’de, bir köprünün üzerinde hâlâ Nastenka. Kışlık Saray’ın çevresinde uzanan sayısız parklarda ağaçlar tenha. Akşam istasyonlarında siyah gözlü, beyaz tenli, kürk başlıklı kadınlar. Eteklerinde dağ yamaçlarından toplanmış bir avuç kar.
Ya içerisi? Çini bir sobanın üzerinde porselen çaydanlıkta ve incecik bir sesle kaynar portakal çiçeği kokulu çay. Cam vazola­ra yerleştirilmiş mahmur nergislerin masumluğu kış ikindisi oda­larda şiiri ve edebiyatı kışkırtır. Bir buğulu pencere. Şimdi kar gönlünce yağabilir.
İçimizdeki asıl mutluluk mitosunu ise, “lapa lapa” yağan ka­rın ikaz ettiği soğuk ile “sıcacık” odanın tenakuzunda, emniyet altına alınmış tarafta olduğunu bilmenin bilinci oluşturur.Bu mutluluğu bozabilecek tek şey vardır. O da, emniyet al­tında olmayanların varlığını bilme duygusu. Ama kar aydınlığı gönlümüze ışık salarken, bu emniyetten mahrum olanların varlığını hiç bilmemek, ya da daha iyisi bu emniyetten mahrum olan­ların var olmadığını bilmek, mitosun bozulmaması için yeterli bir bilgidir. Bir kar masalı daima kendine mahsus güzelliğin refaka­tinde, kartpostal derinliğinde durur.
Buraya kadar anlatılanlar bir kar masalına dair epizotlardır ve her masal gibi onlar da masallardır.
Oysa hayat iki yüzlü ve bilmemek, varlığı engellemiyor.
Tanpınar haklı, “Tek insanın dahi acı çektiği yerde” bütün insanlara söylenecek kadar söz var. Sınıfında ve okulunda olma­sı gerekirken çadır tutturmakla uğraşıveren öğretmenin yüzünde tükenmemeye çalışan ümit. Sınıfında ve okulunda olması gere­kirken çadırında ateşi yükselen çocuğun ve onun ne yapacağını bilemeyen annesinin yüzünde tükenen ümit. Kendisine ümit bağlayanların ümitlerinin tükendiğini gören babanın yüzünde tü­kenen ümit. Acının bedeni aşıp ruha değdiği yerde, ne kadar ya­kın insanın kıyameti.
Bütün bu hayat manzaraları, “edebî” eser olarak sözcüklere dökülürken, bir imaj sağanağının sığınağına iltica edilmezse eğer, en usta edibin kaleminde dahi sıradanlaşıyor. Ama bir imaj sağa­nağının sığınağına iltica edilirse bu kez şiirleşiyor. Ve bu kez ha­yat, hayat olmaktan çıkıyor. Çünkü ıztırabın sesi varsa ıztırap, sözcük ıztıraba yetmiyor. Acının aynaya düşen görüntüsü acıya müsavi değil.
Ne kadar gerçeklik iddiasında ve ne kadar gerçekçilik iddi­asında olursa olsun, neticede her türlü eylem ve keyfiyetin ancak sözcük biçiminde belirmeye yazgılı olduğu “edebiyat”. Hangi fa­ciayı anlatırsa anlatsın içimizde ürperttiği ilk duygu hayranlık. Hiçbir mama mucidinin adını tarihlerin yazmadığı ve hiçbir soba yapımcısının adını Shakespeare’in adıyla birlikte yazmayı, kimse­nin, aklına getirmediği bir yerde, kanın kokusu gibi üşümenin ve hasta bir bebek ağlamasının da “edebiyat”a yansıyan görüntüsü illüzyonist bir izdüşümden ibaret. Masallar mağrur ve münezzeh.
Şimdi kar, 1999 Kasım’ının yirmili günleri, ülkemde bir kar masalı filan değil. Dostlukların ölçüsü “karlı bir gece vakti bir dos­tu uyandırmak “tan (1. Özel) ve uyandırılmaktan geçmiyor. Ya da kentin sokaklarını, turuncu sis lâmbalarının buğusunda, şairler ve aşıklar boydan boya geçmiyor. Çünkü yollar artık “iki kişinin yan yana yürüyemeyeceği kadar dar”. Dar Kapı. Kapılar dar iyice. Ça­dırlar dar. Ve ince. Ve masal gemileri terk içinde seyrediyor.
Şimdi kar kelâmın tükendiği yer. Bir parmak ileri geçince yanılan o yer. Bir âh yeri ki hararetinde yanıp kül olur insan. Bu yüzden mevsimin ilk karı hayat kadar iki yüzlü. Ve bu iki yüz ar­kadan gelecek çok yüzlerin de muhbiri, ilk karın aydınlığı acının karanlık çehresi, ilk karın aydınlığı artık unutulması gereken pe­ri masalı. Kim saracak acıyan yerleri? Dayan ey kalbim dayan.
Bu yüzden bu yazı hayatla edebiyatın tam birbirinden koptu­ğu yerde yazılıyor. Ve şimdi kar, hayatın kar yağan yüzünde bun­dan böyle kendi yazdıklarının kötü bir taklidini yapmaktan öte­ye geçemeyecek yazarın yazabileceği yegâne hikâye. Nazan BEKİROĞLU

en çok sevdiğim gürcüce şarkılardan biri sesine hayranım şu hatunun


MARSİS DEDA


deda mikgvars dzalyan / annemi çok seviyorum
deda natlis t'valiya / annem gözümün nuru
tma'chağara çemi deda / benim ak saçlı annem
deda sakgvarelo çemi deda / annem benim sevgili,sevilen annem
kgibeze çamojdeba / merdivene oturur
da şvils daylodeba / -da çocuğunu gözetler
tma'chağara çemi deda / benim ak saçlı annem
deda sakgvarelo çemi deda / annem benim sevgili,sevilen annem

pillow talk uzakltaki sevgililer için yastık


İskoç tasarımcı Joanna Montgomery’ nin fikri bu yastık, uzak mesafelerde bulunan romantik aşıklar için ideal. Takılan yüzük sayesinde sistem, karşı tarafın yastığı ile iletişime geçiyor. Yastığa başınızı koyduğunuzda karşı tarafın yastığı ışıldamaya başlıyor ve sizin yattığınızı anlıyor. Karşı taraf da yattığında, sevdiğinizin kalp atışlarını duymaya başlıyorsunuz.ne güzel yastıklar fikir ilginç kuzuma teşekkür ederim bu yastıklardan beni haberdar ettiği için,bilmiyorum belki bir gün bizde alırız :)))

5 Ocak 2012 Perşembe

Yeni yılda ne OLMAK istiyorum acaba?


Daha çok SEVMEK istiyorum,daha çok KİTAP okuyabilmek , daha çok KONUŞMAK,daha çok tartışabileceğim,eğlenebileceğim,kendisinden bir şeyler öğrenip vay be diyebileceğim,evine misafir gidip samimiyeti bozmadan,akrabası çıkmadan,kankası olmadan evime dönebileceğim,havuçlu tarçınlı kek yapıp,köstebek pasta yapıp sana gelebilir miyim oturmaya diyebileceğim,evimin kapısını gülümseyerek açabileceğim,seviyesini bozmadan samimiyet sınırlarını aşmadan sahip olabileceğim ARKADAŞLARIM olsun istiyorum.Tatil yapabilmek CUNDA'ya gidebilmek,bilmediğim şehirlerin ara sokaklarındaki esnafla konuşmak,beş liralık şeyi otuz liraya alıp kazıklanmak,hatıra olsun diye saçma sapan şeyler toplamak,gideceğimiz otelde sivrisinek korkusundan cibinlikli yatak var mı acaba sorusunu sorup yanıtını almak,mimarisini sevdiğim evlerin ve insan yüzlerinin fotoğraflarını çekmek,taşa oturup totom pislenmesin diye çantamın üzerine oturup seyrine dalmışken bir şehrin içimden bağır çağır şarkı söylemek istiyorum.Daha çok elma,KESTANE,böğürtlen ve vişne reçeli yemek istiyorum.Daha çok ayakkabı ve daha çok kendime yakışan kıyafet almak istiyorum ve incecuk bir elbiseye iki karış kumaşa ama çok güzel beee deyip tüm paramı vermek istemiyorum.Kredi kartı kullanımımı azaltmak,param kadar harcamak,luzumsuz harcamalarıma son vermek istiyorum.Hanım hanımcık kız olmaktan,öğretmen hanım olmaktan bazen sıyrılıp aşırılıklar yapabilmek,kendime sus Zehra sabret demek yerine başkalarına YETER DA! diyebilmek istiyorum.Kuzenlerimi daha çok görebilmek,ESRA ile daha çok şarkı söylemek,kırmamak İLGİSİZ,ZAMANSIZ,HEP YORGUN kuzen konumunda olmamak istiyorum.Kendime daha çok nergis almak,kokusundan sarhoş olana kadar koklamak,uykumdan ara ara keskın kokusu ile uyanmak ve neden herkese nergisi bu kadar çok sevdiğimi anlatırken VARGİT ÇİÇEĞİnin hikayesini bilsinler istiyorum.Siyasi haklarımı sonuna kadar kullanabilmek istiyorum,yönetmelikleri dibine kadar bilmek müfettişlere beni sıkıştıramazsın imajı çizmek istiyorum.Araba kullanabilmek,film izlemek özellikle FESTİVAL FİLMLERİ bulabilmek arşiv  yapmak istiyorum.Annem babam beni daha çok anlasın ÇAĞIMIZIN gerekliliklerini farkedip beni rahat bıraksınlar istiyorum.KEYİF'e gidip kahve içip kitap okumak kek yemek istiyorum.UZUN SOKAK civarında ellerim ceplerimde inci herry ve ipekyolun önünden gözlerimi kapatarak hızlı adımlarla geçip sakin sakin AYASOFYA dolmuşuna binip AYASOFYA'da kahvaltı yapmak,daha çok müze gezmek istiyorum.Pastel resim çalışmaları yapmak insan suratı çizerken dengeyi bulmak istiyorum.SEVDİĞİM İNSANLARA sevdiğim yanlarını söylerken sevmediğim yanlarını kırmadan söylemek kaygısı taşımadan şu huyunu da sevmiyorum demek istiyorum.OLUMLU düşünmek,hurefelere inanmamak ,takıntılarımdan kurtulmak,KİLO ALMAK,yazı yazabilmek,insanları DAHA ÇOK ANLAMAK ve insanlar tarafından ANLAŞILMAK istiyorum.Daha çok SEVEBİLMEK ,işime olan bağlılığımı YAŞAMA BİÇİMİMLE açıklamak,öncelik sıralamamı değiştirebilmek,çocuklarımı konuşturabilmek,hayırlı evlar olmakla isteklerim arasında seçimler yapmamak istiyorum ....

Russian Red - Fuerteventura

sevdim bunu

Fikret Kizilok - Benim Askim Beni Geçti (1969)



dağlar duman olur
çayır çimen olur
ben yari görmezsem
halim yaman olur vay vay vay
benim aşkım beni geçti.....

Yasemin Kumral - Ne Sen Beni Unut (1971)

biraz da eskilerden dinleyelim

Mehmet Güreli - Koş git birde sen bak (LondraNet.com)

NEDENDİR BİLMEM ÇOK SEVERİM MEHMET GÜRELİ'NİN BU ŞARKISINI
henüz görmedim ben dünyayı
daha konuşmadım ben senle hiç
mırıldanıyor boş tellere uzanan
konuşamıyorum öfkeyle yeniksen

dallar yıkılıyor biz kuşlarda gör
ellerim üzülüyor kuş gözlerken
koş git bir de sen bak
koş git bir de sen

ipler çürümüş bozulmuştur hep
atlar kanatlar hep bizi izler
koş git bir de sen bak
koş git bir de sen
koş git bir de sen bak
koş git bir de sen
henüz görmedim ben dünyayı
daha konuşmadım ben senle hiç
koş git bir de sen bak
koş git bir de sen

Ankara'da Aşık Olmak - Vedat Sakman


Ankara'da aşık olan herkese :)))Ankara'da aşık olmak zor iki gözüm....

Vova - Ha Yaylalar